
Nergis, Tuzla’nın iç kesimlerinde, tren yoluna yakın bir sokakta oturuyordu. Sabahları güne hamur kokusuyla başlıyor, gün batımına kadar yoğurduğu ekmeklerle hayata tutunuyordu. Kiraladığı dükkânın tabelasında yazan isim, ona annesinden yadigârdı: “Emine’nin Fırını.”
Taş Fırında Pişen Hayaller
Nergis, Kars’tan İstanbul’a yirmili yaşlarının başında göç etmişti. İlk yıllar zorlu geçmiş, birçok işte çalışmış, çoğu zaman da emeğinin karşılığını alamamıştı. Ama onun derdi sadece para kazanmak değildi. Ayakta kalmak, kendi emeğiyle bir şeyler üretmek istiyordu.
Tuzla escort Bir gün Tuzla’da eski bir fırın dükkânının boş olduğunu gördü. İçerisi harabeydi. O harabeyi üç ayda kendi elleriyle düzeltti. İkinci el bir yoğurma kazanı, bir ocak, bir de tabela… Hepsini taksitle aldı. İlk gün fırını açtığında, kimse gelmedi. Ama ertesi sabah, fırından yükselen kokular sokağa taştı.
İlk müşterisi, karşı apartmandaki yaşlı bir kadındıı. “Kokuyu takip ettim kızım,” dedi. Ardından bir çocuk geldi, sonra bir genç, sonra bir minibüs şoförü. Fırın kısa sürede mahallenin uğrak yeri oldu.
Nergis sadece ekmek satmıyordu aslında. Her gelenle iki kelime sohbet ediyor, herkesin derdini dinliyordu. Bazıları ona kendi hayat hikâyesini anlatıyor, bazıları sadece sıcak bir selamla çıkıyordu dükkândan.
Bu yüzden Bir sabah, kendisiyle hiç konuşmayan orta yaşlı bir adam, dükkânın kapısında durup, “Sen bu mahalleye iyi geldin,” dedi. Nergis o cümleyi günlerce düşündü. Yorgunluğu azaldı, yalnızlığı hafifledi.
Tuzla’nın ara sokaklarında, bir fırın vardı artık. İçinde sadece hamur değil, umut da pişiyordu.
Bir yanıt yazın