
Ümraniye escort geceleri her zaman aynıydı: sokak lambalarının yorgun sarı ışığı, yağmurun kokusuna karışan hafif bir rüzgâr ve evlerine yetişmeye çalışan insanların hızlı adımları… Ama bu kalabalığın içinde bir kişi vardı ki, herkesin gördüğü ama kimsenin tanımaya çalışmadığı biri: Zehra.
Zehra yirmi üç yaşındaydı, ama götten omuzlarında kırk yıllık yük vardı sanki. Hayat onu hiç korumamış, kimse ona “Kolay gelsin” bile demeden kendi kaderiyle baş başa bırakmıştı. Çocukluğu karanlık, gençliği yoksulluk içinde geçmişti. Annesi yıllar önce hastalanmış, babası ise sorumluluklarını bir kenara bırakıp ortadan kaybolmuştu. Zehra o günden beri hayatın içinde bir şekilde ayakta durmaya çalışıyordu. Bazen düştü, bazen sürüklendi, bazen yanlış insanların arasına karıştı… Ve sonunda istemediği bir hayatın içine sıkışıp kaldı.
Ümraniye vip escort yan sokaklarında yürürken içi hep ürperirdi. İnsanların bakışları ağırdır; ama en ağır olan, insanın kendi kendine yüklendiği bakıştır. Zehra her adımda aynı soruyu sorardı: “Ben başka kim olabilirdim?” Cevap hep sessizdi.
O gece de yine yağmur çiseliyordu. Üşümüş parmaklarını sert seven montunun ceplerine saklamış, Alemdag Caddesi’nden yan sokaklara doğru ilerliyordu. Karnı açtı ama bedeninden çok ruhu yorulmuştu. Yolun köşesindeki çay ocağının önünden geçerken içeriden sıcak buhar ve çay kokusu geldi burnuna. İçeri girip oturmak istese de insanların bakışlarından çekindi. “Belki bir gün…” diye geçirdi içinden.
Tam o sırada, mahallede uzun yıllardır tanıdığı ama hiç yakınlaşmaya cesaret edemediği biri, Nilgün abla, dükkânın önünden seslendi:
“Zehra, gel bir çay iç kızım. Bu havada dışarıda mı kalınır?”
Zehra tereddüt etti. Ama Nilgün ablanın gözlerinde yargı yoktu, sadece insanlık vardı. Sessizce içeri geçti. Çayın sıcaklığı ellerini ısıtırken boğazındaki düğümü çözmek daha da zor oldu.
Bir yanıt yazın